2 Mayıs 2024 Perşembe
Bir bahar daha geldi. Ne diyordu şarkıda?
"Bir seni çok sevdim bir de baharları"
"Bilirsin sen beni ne çok sevdim seni, Ah seni bekleyeli belki 14 bahar geçti"
14 bahar geçti gerçekten de üstünden. Bir yılda yaşadığımız on yıllık hikayenin üstünden. Bu hikayenin son bölümünü yazdığımda artık bu hikayenin bittiğini düşünüyordum. Her şeyi çözdüğümü, artık geçmişe takılı kalmayacağımı ve önüme bakacağımı filan. Bunları yazmamın üzerinden yaklaşık 2 yıl, hikayemizi tekrar anmamın üstünden ise 1 yıl geçmiş. Neden bilmiyorum en çok bahar ayları geldiğinde hep seni hatırlıyorum? Orhan Veli'nin dediği gibi:
"Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim.
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;"
Belki beni de bu havalar bu ruh haline sokuyordur. Ne dersin? Bir şey demezsin tabii ki. Şu an kendi kendime konuşmaktayım. Ama seni de izlemekteyim. Farkında olmasan da. Ne savaşlar veriyorum kendi içimde. Bir yanım bunları okumanı istiyor. Bir yanım ise huzurunu bozmamak. Belki de diyor bir yanım, o da seni düşünüyordur bazen. Diğer yanım ise bunun saçma bir düşünce olduğunu. Gerçeği senden başka kim bilebilir?
Şimdi yine gecenin karanlığında oturmuş hem seni düşünüyor hem de yazıyorum. Sana son yazdığımda bu hikaye biter sanmıştım. Aslında bitti gibi gelmişti de. Önce hiç bir şey hissetmedim. Evet dedim demek ki buraya kadarmış. Sonra gün geçtikçe, en çok da yine seni hatırlatan şarkılar çıktıkça karşıma. Hatta beğendiğim şarkıların yine seni hatırlattığını anladıkça bir şeyler yine içimde büyümeye başladı. Yine seni merak ettim. Uzaktan izlemeye çalıştım fark ettirmeden. İzledikçe içimdeki özlem kaldığı yerden büyümeye başladı. Özlemim arttıkça seni daha çok düşünmeye, daha çok izlemeye ve daha çok hissetmeye başladım. Sonra yine kendimi burada buldum.
Bunun üzerine çok düşündüm son 1 aydır. Neden hep sana dönüyorum? diye. Seni özel kılan neydi? Güzelliğin mi? Zarafetin mi? Zekan mı? Peki ya gözlerin? Bugün olduğumuz kişiyle o günkü arasında fark olduğunu da bildiğime göre hala neden sendeydim? Bunun basit bir cevabının olmadığını fark ettim önce. Mantıklı bir cevabı ise asla olamazdı. Bu olsa olsa en derinden gelen bir şeydi. Bilincin sınırlarının ötesinde, o günkü ya da bu günkü bizle alakalı olmayan bir şey.
Yakın zamanda artık şunu anladım. Geçmişim, geleceğim, iyi yanlarım, kötü yanlarım, aydınlık ve karanlığım, sevdiklerim, unutamadıklarım, içimden gelenler ve yazdıklarım, söylediklerim. Bunların hepsi benim. Yani ben zaten bunlardan inşa edilmişim. Dolayısıyla hiç birini uzaklaştıramam kendimden. Uzaklaştırırsam yıkılırım yavaş yavaş. En derindekileri ise hiç atamam. O yüzden nefes aldığım sürece içimde olacağından eminim artık. Sen ve sana olan sevgim hiç bir zaman bitmeyecek. Ölsem bile bu satılarda ve bu hikayede yaşayacak.
Sonuç olarak, umuyorum ki belki bir gün yine yan yana yürürüz. Yüz yüze konuşuruz tüm bunları. Belki de hiç bir zaman olamayacak bir hayaldir bu. Ama daha önce de bunu söylemiştim. Seni görmek, gözlerine bakmak ve ellerini tutmak istiyorum. Her zaman isteyeceğim. Her ne yapıyorsak yapalım, kaç yaşında olursak olalım, yanımızda ya da hayatımızda kimler olursa olsun. Ne düşünürsek, hangi fikirleri savunursak savunalım bu değişmeyecek. Üzerinden bu kadar uzun zaman, bunca insan geçmesine, her şeyin değişmiş olmasına rağmen, seni düşününce hala kalp atışlarım hızlanıyor ve bir heyecan kaplıyorsa tüm bedenimi, bu değişmeyeceğinin kanıtı değil midir?
Ama kendime düstur edindiğim bir şey var. "İyi insanları ve özellikle seni seven insanları üzme. " Bu şartlarda nasıl bir çıkış yolu bulabileceğimi bilmiyorum şu an için. Belki de henüz doğru zaman gelmemiştir. Ömür de geçiyor ama beklemekten başka diğer tüm yolların sonu iyi görünmüyor. Geri dönülemeyecek kadar çok yol geldiğimizin farkındayım. Ama geri dönmek zorunda da değiliz..
Bu hikayenin devamını artık olacaklara göre yazacağım. Ne kadar zor olsa da, imkansız değil.
Baharın keyfini çıkar ve şimdilik hoşça kal.
Unutamayan Şiir
Gelirdin bana,
Canlar yakan acı sözlerinle,
Çölleri yeşerten bakmaya doyamadığım gözlerinle,
Geceyi aydınlatan aydan beyaz yüzün ve teninle,
Tutkuyu ateşleyen belindeki gamzenle,
Baharı müjdeleyen o çiçekli elbisenle,
Huzur veren şefkatli ellerin ve parmaklarınla,
Yüzünü öpen, uzun saçlarınla,
Şimdi yeniden, beklenmeden,
Elinde gül, dilinde bal ile,
Gel bana, bir daha.
Yanmak Nasıldır?
Yanmak nasıldır bilir misin?
Her gün, her gece, yani her an bir boşluk bulduğunda onun aklına gelmesi. Gelmesi ama aslında onun senden çok uzakta olması. Bundan mütevellit ona bir şey söyleyememek. Sadece susmak..
Sustuklarını içine atmak sonra. Atıp da içinde koyacak yer bulamamak. Sonra bunların içinden taşıp taşıp seni deli etmesi. Bu rahatsızlığın seni her seferinde seni ona götürmeye çalışması ki bu çalışmak bir paradoks gibi. Asla ona ulaşamamak..
Sonra geceleri uykuya dalmadan düşünmek. Olmadık hayaller kurmak. Zaman zaman bunlarla avunmak. Bu avutmak ki içindeki şeyi asla hafifletmez. Tam tersine daha da körükler. Körükledikçe içindeki kor tutuşur..
Bu kor ne zaman tutuştu? Tutuştu ki, tutuşmak o tutuşmak. Gel de söndür söndürebilirsen. Ne su fayda eder buna, benzin alevi gibi. Ne de kesmek ilişiğini herhangi bir şeyle, radyasyon gibi. Bu olsa olsa bir yanardağdır. Kaynağı derindedir..
İçindeki bu sönmeyen ateş, yakar kavurur ne varsa. Yangın büyüdükçe büyür. Dayanılmaz gelir bir zaman sonra. Söndürmek istersin ve bilirsin ki tek çare ondadır yine. Bir çare deyip tekrar gidersin..
Gidersin de ne vardır peki orada? Hayalindeki midir oradaki? Bu soru ve cevabı bir daha yakar seni. Anlam veremezsin bu kadar yanmaya. Kapalı bir yerdeymiş gibi üstünü kapatırsın yangının ve bakarsın hayatına..
Taa ki acıtana kadar tekrar yüreğini...
Susmak
Son Veda